Kedi Filmi
15:13
Geçen seneki film festivali hayatımı değiştirdi. Kedileri maalesef ki hiç kendime yakın hissetmezdim. Nedense üzerime atlayacaklarmış gibi bir korku taşıyordum içimde hep. (Sizde de varsa bu korku hayattaki en saçma şey olduğunu size garanti edebilirim. Ve kedilerden asla pire falan bulaşmıyor, bugüne kadar başıma bişey gelmedi:)) Gözlerine bakmak yerine köşe bucak kaçıyordum aman tırmalamasınlar diye. (Yazarken yine kendime kızdım...) Sonra bir gün "Kedi Filmi" diye bir belgesel çıktı karşıma. Aldık biletleri gittik. Belgeseli Ceyda Torun diye genç Türk bir yönetmen kadın çekmiş. Amerika'da çoktan gösterilmiş belgesel ve hatırladığım kadarıyla ödül de almıştı.
Belgesel başladı. İstanbul'u yukardan görüyoruz. Sokaklara yaklaştıkça, yaklaştıkça bir bakıyoruz ki her yerde kediler! Sokağa dahi gelmeden tabi çatılarda, tentelerde, tellerde... Anladım ki yönetmen kediler üzerinden İstanbul'u anlatacak bize. İstanbul'a da yavaş yavaş ısınıyordum o zamanlar. Çok zor geliyordu İstanbul'da yaşamak ama bir yandan da büyüleniyordum her gün. Sanki İstanbul'un vücudunun içini incelemeye başlamıştık sokaklara indikçe. Hiç görmediğim, fark etmediğim yönlerini görüyordum. Derisi benim İstanbul koşuşturmacasına kalkan olarak oluşturduğum perdemdi, belgeselle birlikte perde kalkıyordu. Bir şaşırdım önce, "ne de çok kedi varmış sokaklarda" diye. Şaşkınlık biraz utanca dönüştü "hiç mi bakmadım ki yerlere?".
Kedileri fark etmemiş olmam korkutucu gelmeye başladı. Devamında karşımıza sokak kedilerine bakan insanlar çıkmaya başladı. Film bir kaç sokak kedisinin hikayesi üzerinden yürüyor. Duman mesela "centilmen". Ne kadar acıksa da onu besleyen cafenin kapısından içeri asla girmiyor. Camdan patileriyle acıktığını belli ediyor. Başka bir kediyi Feriköy'deki Antika Pazarı'ndaki satıcıların beslediğini gösteriyor sonra bize yönetmen. Bir başkasını küçücük kayığında bir balıkçı besliyor. Hem de o küçücük kayığına bir de köpek koymuş. Kedi filminin instagram sitesinde paylaşılan küçük fragmanlardan birinde o balıkçının kedi ve köpekle aynı kayıkta olduğu kareye "We're all are in the same boat" yazmışlar bir de... Gel de hayran olma bunu çeken kadına, bu müthiş işe! Hemen linkini şuraya koyuyorum. Filmi izledikçe hem o insanları yakından hem de kedileri yakından tanımaya başladım. Rahatladım, mutlu oldum, yükümü attım. O anda kedileri anlamaya başladım. Sonrasında tabi bu anlayış biraz delice bir sevgi seviyesine gelmiş olabilir ama halimden çok memnunum :) Bu belgeseli kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum ama sanırım şu an için ulaşmak mümkün değil. Ama sitelerinden mailinizle mail grubuna dahil olabilir ve nerelerde gösterildiğinden haberdar olabilirsiniz. Sitelerinin linkini de şuraya ve şuraya koyuyorum. Türkiye'de vizyona gireceğini düşünüyorum, şu an pek çok yerde gösteriliyor. Youtube'daki fragmanını şimdi aşağıya yükleyeceğim. Diğer videolar da tabii ki çok tatlı ve etkileyici.
Bu filmde sevgi öyle güzel anlatılıyor ki hem bizim kültürümüzle, insanlığımızla hem de bu güzel canlıyla. Her sahnesi ayrı bir öğreti. Ben filmden çok şey öğrendim ve gerçekten hayatımda büyük değişiklikler yarattı. Kedilerin yanı sıra insanlığı, sevgiyi, paylaşımı, bizi o kadar güzel anlatıyor ki... Filmdeki bir adam sokak sokak dolaşıp yüzlerce kediyi doyuruyor. Sözlerini tabii ki tam olarak hatırlamıyorum ama bir dönem çok mutsuz olduğunu ve kedilerin kendisini tedavi ettiğini söylüyor, "hiçbir insan böyle iyi gelmedi bana" diyor. Onlar bizim dilimizi konuşmadıkları için duygusal olarak paylaşımları o kadar kuvvetli ki, çok daha yoğun bir enerji aktarıyorlar. Gerçekten o kadar büyük bir hediye ki bize onlar, bu filmi izleyene kadar onlarla iletişim kurmadığım için zaman zaman üzülmüyor değilim tabi ama şu an hissettiğim mutluluk ve onlarla yaptığım paylaşım bana sanki her daim onları böyle sevmişim gibi hissettiriyor.
Filmde başka bir adam "Ayağınızın dibinde kafayı dikip size bakan ve miyavlayan bir kedi, hayatın size gülümsemesidir." diyor. Lafa bakar mısınız!! Daha ne kadar güzel anlatılabilirdi... Daha güzel memleketimizi tanımadan dünyanın her yerlerini gezme hevesinde herkes bunu hiç anlayamıyorum zaten ama memleketimizi tanımaya gelmeden önce sokağımıza dikkatli bakarsak bu güzellikleri görebiliriz. Evet İstanbul çok yorucu evet her yere koşturarak gidiyoruz ama o koşturmacanın içinde bir kediyi okşamak işte tüm sinirini, gerginliğini alıyor insanın. Bu da bence bize çooook büyük hediye! Çirkin bir kahveyi rahatsız bir sandalye tepesinde içmek için ordan oraya koşturup bir de para harcamak yerine bize sunulan şu güzellikleri fark etsek çok daha mutlu olacağız. Hayatta gerçekten bizi mutlu edecek her şey bedava inanın bana! Güneş bedava, deniz bedava, çiçekler, hayvanlar, gülümseme, sevgi, bebekler, yaşlılar ve tabii ki sonsuza kadar sürdürebileceğimiz bu listeye sahip olmak için tek yapmamız gereken bunlara odaklanmak, bunlara sahip olmanın gerçek ihtiyacımız olduğunu bilmek. Ben yolda yürürken eğilip bir kedi sevdiğimde her gün müthiş bir haz alıyorum. Sanki her dokunduğum kedi benim sonsuza kadar arkadaşım oluyor. Ve ellerimde hep onların güzel duyguları kalıyor. Herkesin bunları tatmasını diliyorum. Bu muhteşem filmi izlemenizi ısrarla tavsiye ediyorum! Ceyda Torun'u da tabii ki gönülden tebrik etmek lazım. Eşsiz bir iş çıkarmış. Kendisiyle festivalde tanışma şansım olmuştu tabii ki her gerçek değere sahip insan gibi çok mütevaziydi... Bu ülkede, bu dünyada her zaman kötü şeyler olmuyor. Bunlara tutunursak ancak iyilikleri ve güzellikleri çoğaltabiliriz. Sevgiyle kalın!



0 yorum