Godfrey Reggio ve Philip Glass'tan "Ziyaretçiler"

00:41


Godfrey Reggio ve Philip Glass şaheserleri Qatsi Üçlemesi'nden sonra 2013'te tekrar çok çarpıcı bir belgesel çektiler. Philip Glass müzikleriyle yine yine yine ve yine resmen sihir yapmış! Bu kadar sade bir müzik yazısıyla bu kadar derin duyguları vermek! Asıl marifet bu değil mi? Çok büyüleyici... Belgeselimizin adı "Ziyaretçiler". Film siyah-beyaz, karşınızdaki koca perdede 87 dakikanın büyük çoğunluğunda kocaman yüzler size bakıyor. Yüzler biraz ağır çekimde hareket ediyor. Söz yok, size sadece bakıyorlar. Bir de hızlı çekilmiş sahneler var. Bu kontrast Qatsi Üçlemesi'nde de mevcut. Koyaanisqatsi'de doğayı, gerçek insanları gördüğümüz sahneler dingin ve yavaşken, şehir hayatını, fabrikaları gösteren sahneler ise çok hızlı ve yorucu diye nitelendirilebilir. Burada da hızlı sahnelerde o suni yaşamı görmeniz mümkün. Ama ağır çekilen sahnelerde duygular var. Sindire sindire karşınızda duran suratların size ne anlattığını analiz etmeye çalışıyorsunuz. Hızlı sahneler ise bizim her gün yaşadığımız, işten çıkıp ulaşım aracına ilerlerken bir yandan insanları hızlıca atlatmaya çalıştığımız ve aynı zamanda da geçen hafta yüklediğimiz "Amsterdam'a gittim" temalı fotoğrafımızı kimler beğenmiş diye instagrama kitlendiğimiz, bir yandan da kafamızda ne kadar acıktığımızı ve eve gidene kadar açlıktan ölme ihtimalimizin olup olmadığını hesapladığımız anlar gibi. Yani hiçbir şeyi tam olarak algılayamadığımız, her şeyi yarım yamalak yaptığımız ve değerli vaktimizi boşa harcadığımız her bir gün! Ama insanların suratlarına ne kadar dikkatle bakıyoruz, gerçekten ne demek istediklerini anlamak için nasıl bir çaba sarf ediyoruz? Belki annenize hayatınızda yaşadığınız en önemli olayı anlatacaksınız ama annenizin sizin anlattığınız olaya nasıl bir tepki verdiğini gözlemlemek yerine telefona bakıyorsunuz; "Tatlım annemle konuşuyorum şimdi, bugünkü olayı anlatıyorum". Bu filmde belki de uzun zamandır kimsenin yüzüne bakmadığınız kadar kesintisiz ve dikkatle geçen suratlara bakacaksınız.

Godfrey Reggio kısacık bir tanım yapıyor; "humanity's trancelike relationship with technology.". Her gün teknoloji sayesinde nasıl bir varlığa çevriliyoruz? Kendimizden ne derece uzaklaştık? Yönetmen özellikle daha fazla bir açıklama yapmıyor ne anlatmak istediğiyle ilgili. Çünkü herkesin izlediğinizde kendi öznel algısıyla yorumlaması gerektiğini söylüyor. Bana kalırsa herkesin kendiyle hesaplaşması gibi. Kendiyle ve kendine bazen bilinçsizce ve bazen bile bile yaptıklarıyla. İsterseniz ben de fikrimi söylemeden kısa bir fragmanı izleyin, sonrasında sizin düşündüklerinizin üzerine benim fikirlerimi okuyun. 




Ben bana bakan suratlarda ne gördüm? Öncelikle seçilen insanlar çoğunlukla bana özellikle toplumun önyargıyla yaklaşılan bireyleri gibi geldi. Örneğin yukarıda fotoğrafını koyduğum kız sanki bir Peru'lu gibi. Peru'da yaşayan insanlara neler yapıldığını anlatmama gerek yok. Genel olarak Amerika kıtasındaki katliamlar kaç kültür, kaç medeniyet yok etti. En azından hala bizimleler. Bir zenci kadın bakıyor mesela, ya da saçı-kaşı olmayan bir adam. Yani benim için seçilen çoğu surat bize standart olarak dayatılan insan tipinin biraz dışında. Tabi bunların hepsi benim kendi fikirlerim, siz bambaşka şekilde algılayabilirsiniz. Peki bize nasıl bakıyorlar? Bence çoğunlukla acıyarak... Şaşırarak. Örneğin bizim sokakta alışık olduğumuz bir insan tipinin dışında birini gördüğümüz zaman verdiğimiz tepkileri hatırlayın. Kafasında kırmızı bir şapka, üzerinde kürkle yolun ortasında durmuş, şarkı söyleyen bir kadın mesela. Kimisi şaşırarak bakar, güler, kimisi acır, kimiyse aşağılar "Kafayı yemiş bu!" der. Bu suratlarda ben aşağılama göremedim. Üzüntü, şaşkınlık ve acıma gördüm. Yargılama görmedim. Bence bu çok önemli bir nokta. "Vah vah..." diyor gibiler genelde. Ve içlerinde sokakta şarkı söyleyen kadını aşağılayan kişiler gibi kötülük yok. 

En çarpıcı kısmına daha gelmediniz. Birazdan izleyeceğiniz fragmanda karşınıza size bakan başka bir surat çıkacak. Öncelikle fragmanı paylaşıyorum.



Ta daaaa! İşte asıl gerçeğimiz! Gorilin size nasıl baktığını gördünüz mü?! Bence içlerinde en çok acıyan oydu bize. Bu sahneler gerçek bu arada. O gorilin bakışları gerçek. Ben işte bu goril bize böyle baktığı için her yazımda muhtemelen doğamızdan ne kadar uzaklaştığımızdan ve teknolojinin bizi nasıl ruhsuz robotlara çevirdiğinden bahsedeceğim. Çünkü benim için en önemli durum bu hayatta. Bunun yüzünden gezegenimiz ölüyor, insanlığımız, duygularımız, ruhumuz ise gezegenimizle birlikte bizi terk ediyor. Bu iki muhteşem insan çok etkileyici bir şekilde yaptıkları işlerde bu durumu anlatıyorlar. İzlemek isterseniz youtube'da "Visitors 2013" adına bir kaç tane daha video var. Bu film festivalde gösterildiğinde çoğu kişi anlamayıp salonu terk etmiş. Bu da nasıl bilinçsizleştirildiğimizi bize göstermiş oldu yine. Bana son gelen yüzün koca ekrandan bakışlarıyla söyledikleyle bu yazıyı sonlandırmak istiyorum;
"Ah insan! Unuttun kendi benliğini. Kaybettin kendini, ruhunu modern dünyanın halisülasyonları yüzünden. İnsan! Sen busun işte. Bensin! Çıkar kıyafetlerini, evini, arabanı, unut tüm sahip olduklarını. Bir değil miyiz! Hala ben değil misin! Unuttun kendi gerçeğini, beni."

You Might Also Like

0 yorum