Yemyeşil ağaçların olduğu bir ormandasınız. Huzur içinde yürüyorsunuz. Birkaç adım sonra Walden Gölü çıkıyor karşınıza. Derin bir nefes.. ve doğanın kokusu burnunuzdan ciğerlerinize indi. Huzurla doldunuz bile. "Ne yapsam?" diye düşündüğünüz yok, o andasınız. Bir sonraki adım umrunuzda değil, çünkü gerçektesiniz. Derken bir melodi duymaya başlıyorsunuz, yavaşça gözler açılıyor, iphonunuzdan özenle seçtiğiniz huzurlu uyanış notalarınızla kabusunuza dönüyorsunuz. Saat 7.00. Nerden çıktı şimdi bu saat? Biraz önce saat falan yoktu? Ben daha yeni uyumadım mı? Zaman ne ara geçti? Telefondaki yazılara bakıyorsunuz. Altta küçücük yazıyor "Alarmı kapat". Rüyada söz var mıydı? Yoktu galiba. Offfff diyorsunuz, şimdi kalk, seni beğensinler diye aldığın o kıyafetlerden bir kombin seç ama senin gibi Türkiye'nin çakma gökdelenlerinde çalışan modern kölelerin üniformalarından çok farklı olmasın. Şöyle koyu renklerde ceket pantolon, içine de açık renk bir gömlek yeter. Marka saati unutma! O sana saygı gösterilmesini sağlar. Metroya bindiğinde kendinden bin tane daha göreceksin, umursama sana ne öğrettiler "sen özelsin!!!". Ben özelmişim. Ben dünyadaki en özel insanım, ne anlarlar ki. Sadece şimdi paraya ihtiyacım olduğu için tüm bunlara katlanmak zorundayım. Bu saati almak için bir ayın yarısı kadar çalışmak zorundayım yoksa insanlar bana saygı göstermez! O beğendiğim kadının bana tutulması için ise 2 senelik maaşımı bir arabaya yatırmak zorundayım. O yüzden çalışmam lazım işte. Biraz önce ormandayken üstümde ne vardı bu arada? Hiç fark etmedim...
Siz bunları düşünürken yine bir buzul parçası koptu, Florida'da havuzlarda su olduğuna bakmayın, orda su iyice tükendi, bir yandan da Florida o buz parçasının kopuşuyla sular altında kalmaya daha da yaklaştı, Afrika'da bir çocuk açlıktan öldü(rüldü), hemen güney doğumuzda bombalarla, Amerika'daysa GDO'lu ürünler yiyen 3 anneden 1i otistik çocuk doğurdu, Dünya'nın yörüngesine bir uydu çöpü daha gönderildi, 100 tane civcivin gagası törpülendi, üst üste yaşayarak hareketsiz kalmaya zorlandıkları için, birbirlerini öldürmesinler diye, Karadeniz'de ağaçlar kesildi, nefes alamayalım, kanser olalım diye, bir kabile tüm bunlara dayanamadı ve çoğalmayıp neslini tüketmeye karar verdi. Metroyu kaçırdınız! Bunların hiçbirini düşünmeye vaktiniz yok.
Bense burada John Zerzan'ı devreye sokuyorum. Bu bunalımdan sizi kurtarmak için uzun uzun yazmış anlatmış. Kendisi tüm bu felaketin başlangıcına kilit tek bir şey koyuyor; tarım. Bize "mağara" adamı olarak, "ilkel" olarak anlatılan atalarımızın aslında toplayıcı-avcı hayatı yaşarken çok huzurlu, eşitlikçi, şiddet karşıtı bir düzen içersinde olduklarını anlatıyor. Tarım çıkana kadar kadın toplayıcılık yaparken, tarımla birlikte tarlada çalışmaya başlıyor. İnsan toplayıcı-avcıyken çeşitli yiyeceklerle beslenirken, bir anda besin çeşitliliği çok azalıyor. Kadınlarla erkekler arasında hiyerarşi ortaya çıkıyor. Biri toprak sahibi oluyor, biriyse köle.
Zerzan'a sorumuzu yönlendiriyoruz; "Tarihte, toplumsal ilişkilerin tahakküm üzerinde şekillenmediği bir toplum var olmuş mudur?" Zerzan cevaplıyor; "Evet, insanlar milyonlarca yıl boyunca böyle yaşadı. Bu özgür yaşam, yalnızca on bin yıl önce tarımın ortaya çıkıp ardından da uygarlığı yaratmasıyla yok oldu. Ve o tarihten beri, böyle bir yaşamın hiçbir zaman var olmadığına, baskının ve boyun eğişin, 'kötü' insan doğasının panzehiri olduğuna kendimizi inandırmak için elimizden geleni yaptık."
Tarımla birlikte "zaman" kavramı da ortaya çıkıyor. Zamanla birlikteyse çalışma saatleri. Yani sizin bugün saat 7'de uyanmanıza sebep işte bu. Devamında hayvanlar köleleştirilmeye başlıyor. Aaa bu arada tarımın da dini bir ritüel sonucu ortaya çıkma ihtimalini düşünmüşler ki bence o da çok mantıklı. Ordan da günümüzdeki "Allah onu yiyelim diye yaratmış" gibi anlamsız, son derece sorgulamadan ve empatiden uzak fikre kadar geliyor. İnsan hayvanları saymak zorunda, dolayısıyla sayı ortaya çıkıyor. Sembollerle birlikteyse dil kullanılmaya başlanıyor. Dil bizim için "iletişim aracı" ama Zerzan dilin tam tersi iletişimimizi kısıtlamak, bizi yine bir sınıra sokmak ve kontrol sağlamak için kullanıldığını söylüyor. "Cennet tasvirlerinde hayvanlar hep insanlarla konuşur ve insanlar anlar" diyor. Dil aslında bizim gerçekten hissettiklerimizi sınırlamamıza, sembolleştirmemize, yapaylaştırmamıza sebep oluyor. Sonrasında toprak sahibi/efendi-köle ilişkisi, İmparatorluklar, ulus devlet, sanayi devrimi derken kapitalizme kadar geliyoruz. Zamanla bir önceki saniyemiz bu andan ve bir sonraki saniyeden ayrılıyor. Günler bölünüyor. Birilerinin sizin için karar verdiği şeyleri, onların söylediği anda yapmak zorunda kalıyorsunuz. O yüzden korkunç işinize gecikmeli gitmek için, şu an 2 dakika sonra gelecek metroyu bekliyorsunuz ya.
Şimdi hatırlayın, 3 sene önce üniversitedesiniz, deliler gibi aşık olduğunuz sevgilinizle bir yaz günü, güneşin batışını izliyorsunuz, kız arkadaşınızın hafif esen rüzgardan üşüdüğünüzü anlamanız için kelimeleri kullanmasına gerek yok, hırkanızı ona verdiniz bile, o güneşin kaç dakikada battığını size sorsam bilir misiniz? Ya da o an yaşadığınız duyguları anlatmanızı istesem anlatabilir misiniz? Peki yanınızda aşık olduğunuz kadınla o anı müthiş kılmak için dile ya da zamana ihtiyaç duydunuz mu? Birbirinizin kıyafetlerine bakarak ne kadar paralı ve saygıdeğer olduğunuzu mu düşündünüz, yoksa doğanın bedava mucizesine bakmak büyülenmenize yetti mi? İşte bunun büyülenmek olmaması gerek. Çünkü bu gerçek. Bize bir büyü yapıldıysa ve eğer büyülendiysek, bunun sonucu şu an bu hayatı yaşamamızdır.
Bu illüzyon sadece bizi kontrol etmiyor, cennetimizi ince ince yok ediyor. Siz çorabınız delik diye akşamki partiye gitmekten utanırken, bir kutup ayısı daha bunları önemsediğiniz için ölüyor. Sahip olduğumuz tek şey bedenimiz ve onu da şükür ki biz yaratmadık! Bu dünyada bir bedeni ödünç alıyoruz sadece, bize sonsuza kadar yer yok. Doğadan çıkan varlıklar olarak, bizi asıl mutlu edecek tek şey doğanın bize karşılıksız sundukları. Evet bugün embriyolarınız arasından hangisinin kanserli olduğu tespit edilebiliyor ve hastalıksız çocuğunuzun doğması sağlanabiliyor. Bu size güzel bir şey gibi gelebilir ama zaten bizi kanser eden bu teknolojinin kendisi. Ve merak etmeyin, siz sağlıklı bir çocuk doğursanız da bu sistem onun bedenini çürütmeye çok kararlı, hem ruh hastası olacağı kesin. Sizin birazdan adım atacağınız o aptal iş yerinde kafayı yiyecek olmanız gibi, günün birinde o da 12 sene boyunca gerçekten önemli şeyleri sorgulamayamasın diye beynine sokulan aptalca bilgileri, sınav kağıdında kaydırma yaptığı için ispatlayamayabilir ve delirebilir. -aslında bu onun kurtuluşu olurdu- Her nasıl din denilen şeyle olmayan bir gerçek üzerinden insanları böyle rahatça kontrol edebiliyorlarsa, günümüz insanının yaşadığı bu hayat da tamamen gerçek dışı. Bunu bilmek gerek, köleliği bilinçli olarak tercih edip, etmemekse size kalmış. Bir düşünün bence, ne dersiniz?
Sevgiyle kalın..